Türkiye'deki İfade Özgürlüğü Davaları İzleme Raporu
"Türkiye’nin Terörle Mücadele Kanunu (TMK), sıklıkla gazetecilere ve ifade özgürlüğüne karşı bir araç olarak kullanılıyor. Gazeteciler ağırlıklı olarak terörle ilişkili suçlamalarla itham ediliyor ve böylelikle gazetecilik faaliyetlerinden değil, teröre ilişkin suçlardan hapse atıldıklarına dair asılsız bir argüman geliştiriliyor."
Uluslararası Basın Enstitüsü (IPI) ve Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği (MLSA) 2018’in Haziran ayından bu yana genel anlamda ifade özgürlüğü kapsamındaki, özel olarak da gazetecilerin yargılandığı davalardaki duruşma usullerinin ve yargılamaların standartlarını analiz etmek üzere yürütülen Türkiye çapındaki geniş kapsamlı bir dava izleme programı için işbirliği yapmıştır.
2018 yılının Haziran ve Aralık ayları arasında Friedrich Naumann Vakfı’nın desteğiyle gerçekleştirilen pilot programın ardından 22 Ocak 20191’da yayımlanın ilk raporda, izlenen 71 farklı davanın 90 duruşmasına yer verildi. Mart 2019’dan bu yana program kapsamında 169 farklı davanın 319 duruşması daha izlendi ve Mart-Mayıs, Haziran-Temmuz, Eylül-Ekim, Kasım-Aralık ve Ocak-Şubat (2020) dönemlerini kapsayan beş ayrı rapor hazırlandı. Programın bu aşaması Avrupa Komisyonu’nun Sivil Toplum Destek Programı II ve Friedrich Naumann Vakfı tarafından desteklendi.
Proje, Türkiye’nin yargı sisteminin ifade özgürlüğü davalarını, özellikle de gazetecilerin dahil olduğu davaları ele alış biçimine dair derin endişeler nedeniyle yürütüldü. Türkiye’nin Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından medyaya yönelik baskısı sonucunda yüzlerce gazeteci gözaltına alındı, sorgulandı ve mahkûm edildi. Suçlamaların büyük çoğunluğu terörizmle ilişkilendirildi.
Bu dönemde Türkiye mahkemeleri ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına dair gerek yerel gerekse uluslararası standartları sistematik bir biçimde göz ardı etti. Onlarca gazeteci uzun tutuklu yargılanma sürelerine maruz kaldı, kanuni hâkim ilkesi ve mahkeme salonu koşulları güvencesi başta olmak üzere çok sayıda hak ihlali gerçekleşti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruda bulunmanın önkoşulu iç hukuk yollarının tüketilmesiyken, toplanan veriler, Türk mahkemelerinin hak ihlallerine karşı etkin bir yerel çözüm getiremediği görüşünü destekliyor. Bu sebeple, gazeteciler ve ifade özgürlüğünü kullandığı için hedef alınan diğer vatandaşlar, haklarının etkin bir biçimde korunmasından mahrum kalıyor.
Bu rapor, 26 Şubat 2019 ile 6 Mart 2020 tarihleri arasında gerçekleştirilen gözlemlerin sonuçlarını bir araya getiriyor.
Genel değerlendirme
Gözlemciler, 26 Şubat 2019 ile 6 Mart 2020 arasında 219 farklı suçlamanın yer aldığı 169 davanın 319 duruşmasına katıldı. Duruşmaları izlenen farklı mesleklerden sanıkların çoğunluğu gazeteci olmakla beraber, aralarında akademisyenler, yazarlar, avukatlar ve başka mesleklerden gelenler de vardı.
Bu 169 davanın 98’inde (yaklaşık yüzde 60) sanıklara terörle ilgili suçlamalar yöneltildi. Bu süreçte yargılanan 89 gazeteci mahkûm edildi, mahkumiyetlerin 69’u (yüzde 78), terörizmle ilişkiliydi.
Yine bu süre zarfında 19 gözlemci tarafından Türkiye’nin 15 ilindeki davalar takip edildi. Bu davaların illere göre dağılımı şöyle: Ankara (44), Balıkesir (3), Batman (2), Bitlis (1), Denizli (3), Diyarbakır (34), Erzurum (1), Hatay (1), İstanbul (206), İzmir (8), Mersin (1), Muş (1), Şırnak (1), Tunceli (1), Van (12).
Dava izleme sürecinin başlıca bulguları
- Gözlemler, gazetecilerin çoğunluğunun terörle ilişkili suçlarla itham edildiğini doğruluyor.
- İzlenen davaların yüzde 60’ında (169 davanın 98’i) gazeteciler terörle ilişkili suçlarla itham edildi.
- Mahkûmiyet kararlarının yüzde 78’i (89 karardan 69’u) terörle ilgili suçlamalar üzerine verildi.
- Savcılar, gazetecilik faaliyetini terör suçlarına kanıt olarak sunmakta. Terörle ilişkili davaların yüzde 76’sında yargılama temel olarak gazetecilik faaliyeti içeren kanıtlara dayandırıldı.
- Terörizm suçlamaları ağırlıklı olarak terör örgütü adına propaganda yapmak ve terör örgütüne üye olmaktan oluşuyor. Diğer suçlamalar arasında terör örgütü adına suç işlemek ve terör örgütü kurmak da var.
Davaların görülme koşullarında genel anlamda iyileşme gözlemlenirken, yıl içinde dava izleme sürecinin ilk aşamasında tespit edilen bazı sorunların da belirgin bir biçimde azaldığı görüldü. Bu gelişmelerden bazıları şunlar:
- Tutuklu yargılanan sanıkların sayısı bu dönemde belirgin biçimde düştü.
- Mahkeme salonu koşulları genel anlamda iyileşti, yılın başlarında olumsuz koşullar gözlemciler tarafından yüzde 50 oranında raporlanırken, bu oranı yıl sonu itibarıyla yüzde 20’ye düştü.
- Hakimlerin sanıklara karşı tutumları iyileşti. Yılın başlarında gözlemciler davaların yüzde 25’inde hâkimlerin sanıklara karşı “masumiyet karinesi”ni ihlal eden agresif ya da aşağılayıcı davranışını rapor ederken yıl sonunda bu oran yüzde 6’ya düştü.
- Sanıkların mahkemeye bizzat katılma taleplerinin reddedildiği durumlarda başvurulan video konferans sistemi SEGBİS’in kullanımı da belirgin biçimde düştü. 2018’in ilk altı ayını kapsayan raporlama döneminde izlenen 44 duruşmadan 15’inde (yüzde 34) SEGBİS kullanıldı. Gözlemciler, son 12 ayın tamamında toplam 15 duruşmada SEGBİS kullanımı olduğunu raporladı.
Kanuni hâkim güvencesi ise halen ciddi bir endişe konusu. İzlenen davaların yüzde 27’sinde mahkeme heyeti üyelerinden en az biri değişti. Yine izlenen davaların yüzde 22’sinde değişen hâkim, heyet başkanı idi.