Türkiye
8 Mart’ta Türkiye’de Kadın Hakları
Bir 8 Mart daha kadın hakları savunucularının sağlam iradesiyle Taksim’de kutlandı. Polisin tüm müdahalesine, Valilik’in bir gün önce, 8 Martların ve İstanbul’daki hak arayış gösterilerinin merkezi olan Taksim’de gösteri yapılmasına kesinlikle izin verilmeyeceği açıklamasına karşın kadınlar 2003 yılından bu yana olduğu gibi bu yıl da protesto haklarını gece yürüyüşünde kullandılar.
Türkiye’de kadın hareketi, 1980 askeri darbesinden de sonra ilk kez sokağa çıkan ve kendi çeşitliliğine sahip çıkarak haklarını savunabilen bir hareket. Her ne kadar son yıllarda tüm dünyada olduğu gibi trans hareketlerle kadın hareketlerinin karşılaşıp tartıştığı alanlar Türkiye’de de yaşanıyorsa da, 8 Mart feminist gece yürüyüşleri hak savunucuları için ayrı bir yere sahip.
Bilindiği gibi 20 Mart 2021’de Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini açıkladı. İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 2011 yılında Türkiye’nin Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı sırasında kabul edilmiş ve Türkiye Sözleşmeyi yürürlüğe koyan ilk ülke olmuştu. Sözleşmenin parlamentoda kabul edilmesine karşın Sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı Kararı ile çıkılması hukukçular tarafından tartışılmasına ve kadınlar tarafından kabul edilmemesine de neden oldu. Sosyal medya kampanyaları, insan hakları savunucuları, barolar ve muhalefet partilerinin kararın Anayasa’ya aykırı olduğu ve yasama organının yetkisini ihlal ettiği gerekçesiyle Danıştay’a açtıkları yürütmeyi durdurma ve iptal davalarına karşın, 1 Temmuz 2021’de Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme süreci tamamlandı.
Ancak daha önce kamuoyu tarafından pek de bilinmeyen İstanbul Sözleşmesinden çıkılma tartışmaları, bir taraftan da sözleşme hakkındaki farkındalığı arttırdı. 2012 yılında, İstanbul Sözleşmesi gibi, sivil toplumun büyük desteğiyle çıkan ve İstanbul Sözleşmesindeki kadına yönelik şiddetin önlenmesi için neler yapılacağını kanunlaştıran 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunun bilinirliği de arttı. Kadın hak savunucularının her zaman söylediği gibi, mevcut kanunların tam olarak uygulanması, kolluk kuvvetlerinin, savcıların ve hakimlerin bireysel yorumlardan uzaklaşarak mevcut kanunları olduğu gibi uygulaması tüm hak savunucuları tarafından bekleniyor.
Peki Türkiye’de kadın hareketini bu kadar köklü ve güçlü bir duruşa sahip olmasını sağlayan nedir? Türkiye’de ilk kadın gazetesinin Osmanlı İmparatorluğu zamanında, 1895 yılında çıktığı, 1923 yılında kadınların siyasi haklarını savunan Kadın Halk Fırkasının kurulduğu ancak siyasi partiye dönüşmediğini, kadınların Türkiye’de yerel seçimlerde 1930, genel seçimlerde ise 1934 yılında seçme ve seçilme haklarını aldıkları çok yaygın olmayan bilgilerdir. Türkiyeli kadınların uluslararası kadın hareketiyle ilişkileri de 1935’de Marsilya’da gerçekleşen Uluslararası Kadın Birliği Kongresine katılmasına kadar gider. Bu geçmişin üzerine bina edilen feminist hareket elbette çeşitlenmiş, 1990’larda oldukça gelişmiş, 2000İlerde ise özellikle Avrupa Birliği süreci ile kanunların modernleşmesi ve yenilenmesiyle bugün geçerli olan hukuki durumuna kavuşmuştur.
Ancak bugün ne Medeni Kanun ne de Ceza Kanunu, kadın hareketinin binbir çabayla değiştirdiği formunda uygulanmamaktadır. Özellikle 2007 seçimlerinden bu yana, kadın hakları konusunda uluslararası liberal normlarla uyumlu söylem yerine cinsiyet adaleti olarak adlandırılan ve muhafazakar yorumla kadınlarla erkeklerin aslında eşit olmadığı önkabulüyle geliştirilen bir söylemle kadın hakları aşındıırlmaya başlanmıştır. Bu söylem dünyada da başta Katolik kilisesi ile uyumlu olarak, ardından da Doğu Avrupa ülkelerine de yayılarak kabul görmeye başladığından hak savunucuları daha kaygan bir zeminde ilerlemeye başlamışlardır.
İstanbul Sözleşmesinin yalnızca Türkiye’de değil, Polonya, Slovenya, Macaristan gibi ülkelerde de tartışılması ve toplumsal cinsiyet eşitliği karşıtı hareketlerin ortaya çıkışı yalnızca Türkiye’de yaşayan kadınlar için değil, tüm dünyadaki liberaller için önemli bir problemdir.